-
Alışveriş sepetiniz boş!
Dünya Sağlık Örgütü, Covid-19’un dünya genelinde tüm kişilerde endişe ve panik uyandıran bir salgın olduğunu duyurmuştur. Kişilerin endişe ve panik haline sürüklenmelerinin sebebi ise salgına maruz kalmış olmaları veya virüse yakalanma ihtimallerinin kişiler üzerinde büyük bir tehdit oluşturmasıdır.
Covid-19 ilk olarak 2019 Aralık ayında Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkmıştır. Salgının tüm dünyaya büyük bir ses getirmesi, insanlar için kaygı ve korku unsuru haline gelmiştir. Covid-19 virüs kaynaklı bir rahatsızlık olarak nitelendirilmekte ve kişilerde yüksek ateş, öksürük, ishal, nefes almada zorluk, iştahsızlık, bulantı ve çeşitli vücut ağrıları şeklinde şikâyetlere neden olmaktadır. Gribe benzeyen bu hastalık gripten daha ağır ilerleme göstermekte hatta kişileri ölüme götürebilmektedir. Covid-19 hastalığını genç hastalar hafif semptomlarla atlatabilirken, akciğer, şeker, tansiyon gibi kronik rahatsızlığı bulunan ve 65 yaş üstü kişileri daha fazla etkilediği uzmanlar tarafından belirtilmektedir. Covid-19’un yayılma gücünün yüksek olması ve yaşam tehdidi oluşturması da göz önünde bulundurulduğunda bu durum, kişiler üzerinde korku ve yüksek kaygı uyandırabilmektedir.
Covid-19’un ortaya çıkışı, herkesin hayatında birçok değişikliğe sebep oldu ve çocuklar uzaktan eğitime, yetişkinler işlerini evlerinden yürütmeye zorunlu hale geldiler. Bir yandan hastalık hakkındaki bilinmezlik, bir yandan yaşanan kaygı ve korkular, kişilerin salgın hakkında daha fazla bilgi edinme ihtiyaçlarının doğmasına ve salgından korunmak için daha fazla araştırma yapmalarına sebep olmaktadır. İnsanların sürekli konu hakkında sosyal medya aracılığıyla paylaşılan bilgilere maruz kalması durumu da doğru bilgiyi yanlış bilgiden ayırt etmelerini zorlaştırır hale getirmiştir. Sosyal medya araçları, hastalık vb. durumlarda hem olumlu hem de olumsuz etkiler yaratabilmektedir. Virüsten korunmaya yönelik yöntemlerle ilgili doğru bilgiler fayda sağlayabilirken, virüse karşı kullanılması önerilen ve virüsü yok ettiği iddia edilen yöntemlerin hızla ve kolayca yayılabilmesi de söz konusudur. Bu durum da kişilerin sosyal medyada yer alan haberlerin doğru ya da yanlışlığını ayırt etmelerinde zorluk yaşamalarına neden olmaktadır.
Covid-19 ile ilgili yeni bir hastalığın doğduğuna işaret eden uzmanlar, literatüre yeni bir isim getirmişlerdir ve bu hastalık “korona fobi” olarak adlandırılmaktadır. Koronafobi, psikolojik ve sosyal birtakım problemlere yol açabilmektedir. Covid-19 kişilerde kontrol edilemeyen bir stres halinde devam ederse, kişilerin kaçınma davranışları sergilemesine neden olacak ve bu davranışlar da kişilerin bireysel davranışlarını büyük ölçüde kısıtlayacaktır. Kişiler daha fazla önlem alma adına takıntılı davranışlar geliştirerek abartılı önlemler alma yoluna gidebileceklerdir. Kaygı bozukluğu yaşayan kişiler, yaşadıkları en ufak bir sıkıntı halinde salgına yakalandıklarını düşünüp, panikle soluğu hastanede alabilmektedirler. Kişilerin yaşadığı yoğun kaygı, endişe ve belirsizlik durumu vücutlarının farklı tepkiler vermesine, yaşam kalitelerinin bozulmasına yol açabilmektedir.
Covid-19 hakkında paylaşılan videolar ve yazılan yazılar kişiler üzerinde yüksek düzeyde stres, korku, kaygı oluştururken beraberinde uyku problemleri, yeme bozuklukları ve obsesif (takıntılı) düşünceler ve fobi geliştirmelerine de neden olabilmektedir. Günlük hayatı olumsuz etkileyecek bir biçimde sürekli Covid-19 hakkında bilgiler edinmeye çalışmak, evde aile bireyleriyle veya telefonda sürekli aynı konu hakkında konuşmak, takıntılı bir halde konuyla ilgili haberleri izlemek kaygıyı ve korkuyu daha fazla arttırıcı niteliktedir. Bu durum kaygıyla doğru bir baş etme yöntemi olarak kabul edilmemektedir. Kaygının çıkış noktasına odaklanmak, kaygıyı daha da pekiştiren bir rol oynamaktadır. Kısıtlanmış ve değişime uğramış yaşam faaliyetleri, kişilerin kaygılarını arttırarak olan bitene daha fazla şüphe duymalarına zemin hazırlamıştır. Öyle ki şuan baktığımızda kişilerin yaşam faaliyetleri büyük ölçüde kısıtlanmış ve değişime uğramış durumdadır. Kişiler için hapşırma, öksürük gibi durumlar bile tehlike sinyalleri oluşturmakta, en ufak bir durumda bile felaketleştirme eğilimi göstermelerine neden olmaktadır.
Korku ve kaygı yaşayan kişiler olumsuz düşünmeye daha meyilli olabilmekte, risk algıları abartı bir şekilde seyir gösterebilmektedir. Ayrıca, bu kişilerde bilişsel çarpıtmalar da gözlemlenebilmektedir. Bilişsel çarpıtma, zihnin doğru olmayan şeyler hakkında kişiyi ikna etmesi durumudur. Yanlış ve mantıksız düşünceler olumsuz duygu ve davranışları pekiştirir. Kişi, yanlış veya mantıksız olan düşüncenin doğru olduğuna kendini ikna ederek, ruh halinin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olur. Covid-19 hastalığı konusunda da durum böyledir. Kişi bilişsel çarpıtma yoluyla “kötü şeyler hep beni bulur, kesin bende bu hastalığa yakalanacağım” gibi bir inanç geliştirerek kendisini olumsuz bir ruh haline sürükleyip daha fazla endişe ve kaygı yaşayabilir. Bu dönemde yapılması gereken, gerçekçi ve bilimsel verilerle hareket edilmesidir.
Yaşanan kaygının yol açtığı sorunlardan bir diğerinin de “Sahte Korona virüs” vakaları olduğu söylenmektedir. Uzmanlar, psikiyatri alanında yayın yapan Medscape Psychiatry'de yayınlanan bir araştırmaya değinerek; "İngiltere, Kanada ve Mısır'da üç büyük merkezde yapılan araştırmada, insanların yüzde 70'inin kaygı seviyesinin yüksek olduğunu ve “Sahte Korona” vakalarının ortaya çıktığı belirtmektedir. “Pseudo-Corona” yani yalancı korona virüs denilen hastalığın başladığı söylenmektedir. Araştırmalardan da görüleceği gibi kaygı durumu kişileri birçok olumsuz durumla karşı karşıya getirebilmektedir.
Salgın döneminde dikkat edilmesi gereken bir konu da Covid-19 hakkında çıkan, endişe yaratabilecek haberlere ve konuşmalara karşı çocukları korumaktır. Ebeveynlerdeki endişe ve korku hali de en az haberler kadar çocukları olumsuz etkileyebilmektedir. Ebeveynlerin endişeli, kaygılı davranışlar göstermesi çocukların da aynı duyguları yaşamalarına ve olumsuz davranışlar geliştirmelerine neden olabilir. Çocuklar, yetişkinlerin sohbetlerinden büyük ölçüde etkilenmekte, ebeveynlerinin yaşadıkları stres ve endişeye maruz kalabilmektedirler. Bu nedenle özellikle bu dönemde çocukların bulunduğu ortamda yapılan konuşmalara dikkat etmek gerekmektedir. Kastedilen mevcut durumu yok saymak, hiç konuşmamak demek değildir. Bazı durumlarda ebeveynler çocuklarını zor durumlardan korumak adına kaygı yaratabileceğini düşündükleri konu ve durumlar hakkında konuşmak istemezler. Böyle bir durumda sessiz kalmak çocukların endişelerinin daha çok artmasına neden olabilir. Çocuklarla geliştirilen etkili iletişim hem ebeveynler hem de çocuklar açısından önemli bir fayda sağlayacaktır. Ebeveynleri tarafından geçiştirilen çocuk, bilgi edinmeyi kendi yoluyla gerçekleştirecek ve bilgi kirliliğinin çokça olduğu sosyal medya mecrasında belki de daha fazla kafa bulanıklığı ve endişe yaşayacaktır. Ebeveynlerin açık iletişimi çocukların güven duygularının gelişmesine, konu hakkında kafalarına takılan şeyleri daha rahat sormalarına, olası kaygılarının kontrol altına alınmasına yardım edecektir.
Sonuç olarak; salgın sürecinde en önemli şey gerekli tedbirlerin alınarak sağlıklı ve güvenli bir şekilde bu sürecin atlatılabilmesidir. Süreci sağlıkla ve güvenle atlatmanın temel koşulları arasında; kişisel temizliğe dikkat etmek, sosyal mesafe kurallarına uymak ve sosyal medya aracılığıyla salgına yönelik paylaşılan endişe verici, asılsız haberlere itibar etmemek öncelik taşımaktadır. Şunu da unutmamak gerekir ki evde rol model ebeveynlerdir. Ebeveynler bu süreçte nasıl bir tutum sergilerse çocukları da o ölçüde benzer tutum ve davranışlar sergileyeceklerdir. Dolayısıyla ebeveynlerin bilinçli, tutarlı, açık ve destekleyici bir tutum sergilemeleri çok önemlidir. Sağlıkla ve güvende kalmak dileğiyle.